6 Ağustos 2016 Cumartesi

Gezip Tozak #2 Selanik / YUNANİSTAN

Selanik il sınırları içine girmeye başladığımızda bizi sağlı sollu kapanan fabrikalar karşıladı. Bu kadar çok kapanan fabrikanın olmasına şaşırdık açıkçası. Daha sonra şehre doğru ilerledikçe gerçek bir hayal kırıklığına uğradık. Çünkü Atamızın doğduğu evin olduğu şehri çok güzel hayal etmiştik ama evler yıkık döküktü, kirli ve boyasızdı. Her binanın altına yapılmış olan grafitiler dışında gerçekten hiç renk ve boya yoktu. Bu yüzden bizde turistik bir yerin böyle olmaması gerektiğini rehberimize söyledik o da “Yunan milleti üşengeç, ayrıca binaların dışına önem vermiyorlar zaten ekonomik krizdeler.” dedi. Yol ilerledikçe rehberimiz bize Selanik hakkında bilgiler verdi. Anlattığına göre Selanik şehri 1917 yılında Türk ve Yahudi nüfusunun yoğun olduğu (O zamanlar Rumlar azınlık durumundaymış Selanik'te.) 1.000.000 metrekarelik bir alan (şehrin %32'si) 32 saat süren yangında (Neden olduğu belli değil ama bir söylentiye göre azınlık durumunda olan Rumlar Türklerden ve Yahudilerden kurtulmak için yapmışlar) yanmış, 9500 ev kullanılmaz hale gelmiş. Selanik iki bölgeye ayrılıyormuş eski şehir ve yeni şehir olmak üzere. Biz eski şehir bölgesindeydik ve burada yapılan en son bina yaklaşık 35 yıl önce yapılmış, yeni binalar yapılmasına izin verilmiyormuş.  Şehrin içine girdik panoramik şehir turu yaptık, birkaç tarihi eserin önünden geçtik fakat otobüsün içinden bakarak hiçbir şey anlaşılmıyordu. Herkes heyecanlıydı ve direkt Atatürk’ün doğduğu eve gitmek istiyorduk. Bu yüzden çok gezmeden Atatürk Evi’nin yakınlarında otobüsten indik ve neredeyse koşarak(heyecandan) Atatürk’ün evine vardık.



Tam hayal ettiğim gibi orada duruyordu. Çevresindeki evlerden farklı olduğu o kadar belliydi ki. Bakımlı ve boyalıydı. (Selanik'te bakımlı ve boyalı olan binalar sadece Türklere ait olan Atatürk Evi ve Türk konsolosluğuydu.) İlköğretimde ders kitabımda gördüğüm gibiydi. Bahçe kapısından içeri girdiğimiz anda tüylerimiz diken diken oldu ve bir an önce evin içine girmek istedik. Sanki evde onu görecekmişiz gibiydi...



Sıra vardı merdivenlerde sırayı bekledik bu arada Atatürk evinin tarihi ile bilgi aldık. (Tarihi bilgiyi okumak istemeyenler için iki yıldız koyuyorum, başladığı ve bittiği yere.) *1870 yılında bir vakıf (Rodoslu Müderris Hacı Mehmet Vakfı) tarafından yapılmış. Ali Rıza Efendi, bu evi Atatürk'ün doğmadan birkaç yıl önce kiralayana kadar farklı ailelerin (Önce İbharim Zühdü Efendi'nin, daha sonra Selanikli Abdullah Ağa ve eşi Ümmü Gülsüm'ün) mülkiyetindeymiş. Ali Rıza Efendi 1888 yılında vefat edene kadar Atatürk ve ailesi bu evde yaşamışlar. Ali Rıza Efendi'nin vefatından sonra Atatürk'ün doğduğu evin yakınlarında daha küçük bir eve taşınmışlar. II.Meşrutiyetin ilanından sonra ayaklanmayı bastırmak için Selanik'te Hareket Ordusunda görevlendirilen Atatürk, annesi ve kız kardeşiyle tekrar doğduğu evde yaşamış. Atatürk Selanik'ten ayrıldıktan sonra 1912 yılında Selanik Yunanistan yönetimine geçene kadar annesi ve kız kardeşi bu evde yaşamaya devam etmişler, daha sonra İstanbul’a gelmek zorunda kalmışlar.


Selanik Yunanistan yönetimine geçtikten sonra anlaşma gereği ev Yunan bir aileye satılmış. 1933 yılında Selanik Belediyesi Türk-Yunan dostluğunun göstergesi adına evin kapısına Atatürk’ün bu evde doğduğuna dair (Yazı 3 dilde yazılmıştır Türkçe, Yunanca ve Fransızca olmak üzere.) bir mermeri törenle yerleştirmişler. Daha sonra Selanik Belediyesi Atatürk’e hediye etmek için evi satın almış ve 19 Şubat 1937’de Türkiye’nin Selanik Başkonsolosluğuna bırakılmış. 1945 yılında restorasyon çalışmalarına başlanmış ancak 1950 yılında tamamlanabilmiş (II.Dünya Savaşı ve Alman işgali yüzünden). 10 Kasım 1953’te (Atatürk’ün ölümünün 15.yıldönümünde aynı zamanda Atatürk’ün naaşı anıtkabire taşınmıştır.) Atatürk Evi olarak ziyarete açılmış. Atatürk’ün bazı eşyaları Topkapı ve Dolmabahçe Sarayı’ndan Atatürk Evi’ne sergilenmeye gelmiştir.*
Bilgi almamız bittiğinde sıra bize gelmişti ve içeri girdik.


Eve girdiğimiz anda bizi sol tarafta Atatürk'ün gençliği mutfakta karşıladı. Mutfağa ve banyoya girilmesine izin verilmemiş bu yüzden kapıdan içeriye baktık. Diğer tüm odaları sıırayla gezdik, içlerine girdik. Odalarda ve koridorda Atatürk'ün eşyaları cam içinde sergileniyordu ayrıca hayatı boyunca bulunduğu şehirler hakkında bilgi veren panolar vardı.





Atatürk'ün kişisel eşyaları'nın fotoğrafları

 


 









Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı Mührü







 





 (Ev hakkında bilgi vereceğim < > arasında okumak istemeyenler o bölümü atlayabilirler.) <Ev 3 katlıydı 2 yerden girişi vardı. Bir tanesi fotoğrafta görülen merdivenle çıkılan giriş kapısı, bir tanesi de merdivenin altından bahçeye açılan kapı. Giriş katında mutfak ve oturma odaları vardı, ikinci katta yatak odaları vardı (Atatürk'ün odası ve doğduğu oda bu katta) ve alt katta da Atatürk'ün kitaplığının olduğu bir oda ve başka odalar vardı. Ayrıca bahçede Atatürk'ün babasının diktiği bir ağaç vardı.>




Doğduğu odayı, banyosunu, mutfağını, kitaplığını görmek aynı yerde farklı zamanlarda da olsa nefes almak gerçekten çok güzeldi. Fakat 19 Mayıs olduğu için dışarıda bekleyen insan çoktu bu yüzden hızlı gezdik ama daha çok kalmak isterdik. Evi gezdikten sonra herkesin toplanmasını beklerken evin karşısından Atatürk Evi anahtarlığı ve buzdolabı süsü aldık(4-5Euro gibi bir fiyatı vardı). Bu sırada otobüste arkamızda oturan Doktor Hanım (gezi boyunca ona böyle hitap edildi) Yunanistan göçmeni olduğunu 3-4 sene önce buraya geldiğinde evde daha çok Atatürk eşyası olduğundan bahsetti. Birkaç sene önce eşyaları Türkiye’ye yollamak istemişler ve yolda kaybolmuş, ilginç.
Herkes toplandıktan sonra tekrar otobüse bindik ve şehirde otobüsün içinden panoramik tur yapmaya devam ettik. Daha sonra bizi şehir merkezinde bıraktılar ve 1-2 saat serbest zaman verdiler. Bizde kendimiz gezmeye başladık. Önce indiğimiz yerdeki kuleden başladık.



Beyaz kule Selanik'i temsil eden şehrin sembollerinden sayılan tarihi bir kule ve müze (Müze giriş ücreti 15 Euro gibi bir şeydi fakat biz çıkmadık az zamanımız vardı şehri gezmek istedik.). Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1575 yılında Mimar Sinan tarafından deniz kenarına yapılmış. Daha sonra şehir Yunanistan'ın eline geçince Osmanlı esintilerini silebilmek için defalarca beyaza boyanmış. Ama kuleden her seferinde boya akmış. Bu yüzden adı Beyaz Kule olarak kalmış.



(Fotoğraflar sahil kenarında ana caddede bisiklete binen bir kadın ve bir sokak arasını gösteriyor.)





Daha sonra sahili takip ederek ilerdeki Aristoteles Meydanı'na gitmeye çalıştık.Bu kordon küçük İzmir gibi gözüksede İzmirden oldukça kötü bir durumdaydı. Binalarda küfler vardı. Ayrıca dükkanlar açık değildi, hediyelik eşya ve kıyafet alacaktık, tabi alamadık. Şehrin tamamı çalışmıyor ve deniz
kenarındaki kafelerde oturuyor gibiydi.


 Daha sonra Aristoteles Meydanı'na vardık. (Panoramik çekimli fotoğraf Aristoteles Meydan'ın tamamıdır.)



(Bu meydan hakkında bilgi almak istemiyorsanız +'lar arasını okumayabilirsiniz.) +Aristoteles Meydanı Selanik'in merkezinde sahil kenarında olan ana meydandır. Fransız mimar Ernest Herbrard tarafından 1918 yılında tasarlanmış fakat yapımı 1950'li yıllara kadar bulmuş. Bu meydanda Noel kutlamaları, festivaller, karnavallar, mitingler gibi önemli etkinlikler yapılmaktadır. Meydanın kenarlarında çok sayıda kafeler ve barlar bulunmaktadır. Ayrıca Selanik'in en iyi beş yıldızlı otellerinden biri olan Electra Place Hotel vardır. (Fotoğtafta gördüğünüz bina Electra Place Hotel binasıdır.) Electra Place Hotel'in tam karışısında Selanik'in en ünlü sineması Olympion vardır.+

(Fotoğraf Electra Place Hotel'in olduğu taraftaki sokak)










Aristoteles Meydanı'nda çok fazla güvercin vardı ve sanki insanların buluşma noktası gibiydi. (Fotoğrafta ben(soldaki) ve kuzenim(sağdaki) dayımın objektifinden Aristoteles Meydanında.)





 Meydanda birkaç kez turladıktan sonra artık gitme vaktimiz gelmişti. Otobüsümüzün olduğu yere sahili takip ederek gitmeye çalıştık.





Aristoteles Meydanı'na giderken fark etmediğimiz Beyaz Kule'nin tam arkasında bir heykeli dönüşte fark ettik fakat dili yunanca olduğu için kimin heykeli olduğunu anlayamadık. Evimize döndüğümüzde fotoğraflara bakarken heykeldeki kişinin kim olduğunu çok merak ettik ve araştırdık. Heykeldeki kişi Nikolaos Votsis'dir. Balkan Savaşları'nda yükselen rütbesiyle Tuğgeneral olan bir deniz subayıymış.



Daha sonra Beyaz Kule'nin önünde Yunan bir aileye denk geldik. Çocukları çok tatlıydı ve fotoğraf çekmek istediğimizi söyledik. Annesi kabul etti, babası 10 Euro diye espiri yaptı. Teşekkürler, çok tatlı bir aileydiniz!







Otobüsümüze varmak üzereyken sahil kenarında bir heykel gördük ve merak ettiğimiz için yanına gittik. Büyük İskender heykeliymiş. (Alexander is great yazıyordu.) Ayrıca gezi boyunca Yunanlılara ve Makedonlara Büyük İskender'in nereli olduğunu sorduk, sorumuza çok agresifleşiyorlardı ve kendi ırklarından olduklarını söylüyordu.




Yeşilliklerin arasından otobüsümüze vardık ve Yunanistan gezimiz burada sona erdi. Hatalı anlattıysam affola, okuduğunuz için teşekkürler. Sevgiyle kalın...








Gezip Tozak #1 Kavala / YUNANİSTAN

Yunanistan gümrük kapısında 6 saat bekleyince (Rehberimizin özel günlerde -biz 19 Mayısta gitmiştik- Yunanistan'ın bazen bilerek beklettiğini söyledi ama gerçekten çok sırada vardı. Ayrıca gümrük kapısındaki Yunan memurlar gerçekten çok tatlıydı komşi geç geç diyorlardı.) gezi programı aksadı ve normalde saat 7 gibi Kavala'da olmamız gerekirken daha 11 gibi Kavala'nın girişinde (Bu arada Kavala yolu üzerinde Suriyeli mültecilerin kampları vardı ve durumları kötü gözüküyordu. O şartlar altında yaşamayı hiçbir insan hak etmez inanın.) bir kahvaltı salonunda durduk. Kahvaltı yaptıktan sonra isteyenler meşhur kavala kurabiyesi aldı sonra Kavala'ya doğru devam ettik. 6 saat gecikmeli tura  başlayınca Kavala'yı çok (hatta hiç) gezemedik. Ama gezdiğimiz kadarıyla anlatmak istiyorum.

Önce şehirde otobüsün içinden panoramik bir tur yaptık ve şehir hakkında bilgi aldık. (Şehir hakkında bilgi okumak istemeyenler için başına ve sonuna * koyduğum yerleri okumayabilirler.) *Kavala kuzey Yunanistan'ın iki önemli ticaret merkezinden biri. Şehirde en çok deniz ürünleri tüketiliyor ve satılıyor. Bunun yanı sıra kurabiyesiyle meşhur. * Kavala 1387 yılından 1912'ye kadar Osmanlı Devleti'nin bir parçasıydı bu yüzden şehirde birçok Osmanlı eseri mevcut. Bunlardan biri şehrin çoğu yerinden görülen büyük bir su kemeridir.

Bu su kemeri Kanuni Sultan Süleyman tarafından şehrin su ihtiyacını karşılamak için 1520-1566 yılları arasında yaptırılmış. Mimar Sinan imzası taşıyan bu eserin altından su geçmesi gerekirken günümüzde arabalar geçmektedir. (Fotoğraf otobüsün içinden çekildiği için kayık ve eğri üzgünüm.) Kavala su kemeri inşaat halindeyken İbrahim Paşa da Kavala'yı sık ziyaret etmiş hatta bir de camii yaptırmış.






Otobüsün içinden panoramik şehir turundan sonra bizi sahil kenarında indirdiler ve şehri gezmemiz için sadece on dakikamızın olduğunu söylediler. Bizde koşarak İbrahim Paşa'nın yaptırığı camiye gittik.


(Fotoğraf Aziz Nikola Kilisesi yani eski İbrahim Paşa Camisinden)

1530 yılında Pargalı İbrahim Paşa tarafından yaptırılan bu cami Kavala Osmanlı egemenliğinden çıktıktan sonra 1926 yılında minaresi kısaltılıp çan kulesine dönüştürülmüş, önüne de Hristiyan moazikler eklenmiş ve kiliseye çevrilmiş. Adı da Aziz Nikola Kililesi olarak değiştirilmiş.

 

(Üstteki fotoğraflar: Kiliseyi gezdikten sonra otobüsümüze gitmek için yürürken durdum ve önümü, arkamı çektim. Arkamda su kemeri önümde sahil vardı.)

 (Fotoğraflar Kavala şehrinin sahilinden)



Kavala çok güzel bir sahil kenti gerçekten daha çok gezmek isterdik fakat zaman şanssızlığı yaşadık maalesef.  Ama eğer giderseniz ve iyice gezmek isterseniz Tütün Müzesini, Arkeoloji Müzesini, Kavala'lı Mehmet Ali Paşa'nın Evini, Filippi Amfi Tiyatrosunu, Bizans Kalesini, İmaret'i gezmenizi öneririm.  Biz çok durmasakta kendimizi ege bölgemizde bir sahil kentimizde gibi hissettik.













Çok fazla bir şey anlatamasam da okuduğunuz için teşekkürler. Sevgiyle kalın...